Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Üçüncü Babının birinci, ikinci ve üçüncü fasıllarında; devlet idaresi aleyhinde işlenen suçlardan basit ve nitelikli zimmet ile devlet alım ve satımlarında menfaat sağlama, irtikap ve rüşvet suçları düzenlenmiştir.
Bu yazıda Türk Ceza Kanunun 202, 203, 209 ve 211 inci maddelerinde yer alan zimmet ( basit ve nitelikli), zimmete neden olma, irtikap ve rüşvet suçları incelenmiştir.
Bahsedilen suçlar öncelikle ancak memurlar tarafından işlenebilir. Bunun için öncelikle memur tanımının bilinmesi ve belirlenmesi gereklidir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunundan farklı olarak Türk Ceza Kanununda tatbikatında memur tanımı 279 uncu maddede şu şekilde yapılmıştır:
“1. devamlı veya muvakkat surette teşrii, idari veya adli bir amme vazifesi gören Devlet veya diğer her türlü amme müesseseleri memur ve müstahdemleri,
2. devamlı veya muvakkat, ücretli veya ücretsiz, ihtiyari veya mecburi olarak surette teşrii, idari veya adli bir amme vazifesi gören diğer kimseler memur sayılır,
ceza kanununun tatbikatında amme hizmeti görmekle muvazzaf olanlar:
1.devamlı veya muvakkat surette bir amme vazifesi gören Devlet veya diğer amme müessesesinin memur ve müstahdemleri,
2. devamlı veya muvakkat, ücretli veya ücretsiz, ihtiyari veya mecburi surette bir amme hizmeti gören diğer kimselerdir”.
A. ZİMMET SUÇU
TANIMI
Zimmet suçu TCK’nin 202 nci maddesinde hüküm altına alınmıştır. Buna göre; “Görevi sebebiyle kendisine tevdi olunan veya muhafaza, denetim veya sorumluluğu altında bulunan para veya para yerine geçen evrak ve senetleri veya diğer malları zimmetine geçiren memura altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis ve meydana gelen zararın bir misli kadar ağır para cevazı verilir.
Yukarıdaki fıkrada gösterilen cürüm, dairesini aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmiş ise faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç misli kadar ağır para cezası verilir.
Zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamen ödenmiş olması halinde yukarıdaki fıkralarda yazılı cezaların yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üte biri indirilir.
Meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece ödettirilmesi re’sen hükmolunur.
Bu fiiller kamu bankaları aleyhine işlenmiş ise faile verilecek ceza üçte bir oranında arttırılır.”
202 nci madde ile zimmet fiilinin basit ve nitelikli şekilleri gösterilmek suretiyle, kişilerin Devlete karşı koruması zorunlu olan itimat duygusu ve memuriyet görevi korunmaktadır.
202 nci maddenin birinci fıkrasında basit zimmet suçunun tanımı yapılmakta ikinci fıkrasında ise cürmün nitelikli hale dönüşme biçimini tespit ederek ihtilasen (nitelikli ) zimmet tanımlanmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrası zimmet nedeniyle ortaya çıkan zararın kovuşturmaya başlamadan (fail hakkında dava açılmadan) giderilmesi halinde cezanın yarıya kadar indirileceği, hüküm verilmeden önce ödenmesi halinde cezanın üçte birinin indirileceği hüküm altına alınmış bulunmaktadır.
Dördüncü fıkraya göre, mahkeme zararın ödenmesine res’en yani hiçbir talep olmasa da ara verebilecektir.
Yapılan zimmet suçu kamu bankaları aleyhine işlenmesi halinde faile verilecek cezanın üçte bir oranında arttırılacağı dördüncü fıkrada hüküm altına alınmıştır.
Zimmet eyleminin suç olarak kabul edilmesi ve bunun yaptırıma bağlanması, kuruluşa ait ekonomik değerleri kuruluş görevlileri eliyle kullanırken kuruluşa ait malvarlığının dürüstlük ilkesine uygun biçimde ve kuruluşa ait değerlerin amaca uygun biçimde kullanılmasının sağlanması amaçlanmıştır. Kuruluşun amacına tam olarak ulaşabilmesi, ancak görevlilerin kendilerine tevdi edilmiş malvarlığının tamamını bu amaç doğrultusunda kullanmalarıyla olanaklıdır. Bu nedenle, devlet idaresinin zarara uğramasının önüne geçilmesi için zimmet suç olarak yaptırıma bağlanmıştır.
BASİT ZİMMET SUÇUNUN UNSURLARI VE SUÇUN FAİLİ
Genel suç teorisinde her suçta bulunması gerekli unsurları; kanunilik (tipiklik), hukuka aykırılık, kusurlu hareket olarak sayılmıştır. Bundan başka bir suçun oluşması için bulunması gerekli unsurlar vardır ki bunlara da suçun özel unsurları denmektedir.
Zimmet suçu ancak bir memur tarafından işlenebilir. Memur olmayan kişilerin zimmet suçunu işlemeleri halinde suçun zimmet değil inancı kötüye kullanmak suçu olacağı açıktır. Ceza kanununun uygulamasında kimlerin memur sayılacağı TCK 279 da belirtilmiştir. Memur tanımına ilişkin açıklamalar bu yazının başlangıç kısmında verildiği için ayrıca burada tekrar edilmeyecektir. Ancak şu bilinmelidir ki ilke olarak kamu hizmetlisi bu suçun faili olamaz.
Ceza kanunundan başka Anayasanın 128 inci maddesi ile Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinde yapılan memur tanımları yapılmıştır. Ancak, bu yasalardaki memur tanımlarının kendi alanları dışında ceza kanununu ilgilendirmemektedir.
Memurun ceza uygulaması bakımında tespit edilmesinde kamu görevi ve kamu hizmeti kavramlarının ayırımının göz önünde tutulması gerekmektedir. Devletin, esaslı nitelikte amaçlar edinmesine yönelik çalışmalar kamu görevini, esaslı olmayan çalışmalar ise kamu hizmetini oluşturmaktadır. Bu ayırımdaki en önemli özellik kamu görevinin devlet tarafından yapılma zorunluluğu varken kamu hizmetinin devlet dışındaki kişi veya kuruluşlarca da yapılabileceği hususudur.
Bu noktada memur tanımının yapıldığı 279 uncu maddenin birinci fıkrasının birinci bendinde belirtilen müstahdem kelimesinin üzerinde durmak gerekmektedir. Burada kastedilen müstahdem devlet dairelerindeki hizmetli değildir. Müstahdemler, kamu görevlerinin yapılmasını sağlamak için bazen sürekli hizmet kadrosuna girmeden geçici olarak idare adına çalışmalar yapan kişilerdir. Müstahdemlerin yasama, idare veya yargısal kamu görevini (kamu hizmetini) üstlenmiş olmaları şarttır. Yasama görevi gören müstahdemler arasında milletvekillerini, idari kamu görevinin yürüten müstahdemler bakan, müsteşar, genel müdürler, vali, kaymakam ve belediye memurlarını, yargısal kamu görevini üstlenen müstahdemler arasında da hakim, savcı ve adli kolluk görevlilerini sayabiliriz.
Aynı maddenin ikinci bendinde belirtilen kamu görevi üstlenen diğer görevliler ise fahri ajanlar ve özel kişilerdir. Fahri ajanlar, il ve belediye meclisi üyeleri gibi seçimle belirli bir süre için kamu görevine katılan kimseler, özel kişiler ise yasaların açıkça kamu görevi ile görevlendirdiği, devlet ile aralarında kamu hukuku ilişkilerinin bulunması gerekli olan bilirkişiler, hakemler (resmi kuruluşlarda veya kuruluşlarla kişiler arasındaki anlaşmazlıkları çözen görevli) gibi kimselerdir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere kamu hizmetlileri memur olmadıkları için zimmet suçunun da faili olamazlar.
Zimmet suçunun işlendiği anda failin memur olması yeterlidir. Failin daha sonra bu sıfatı kaybetmiş olması veya zimmet suçunun görevini yerine getirmediği sırada işemiş bulunması önem taşımamaktadır.
Türkiye’ görevli yabancı devlet memurları da zimmet suçunun faili olamazlar çünkü, zimmet suçunda failin sıfatı bu suçun oluşumunda asli unsurlardan biridir ve 657 sayılı yasaya göre bir yabancı devlet memurunun Türk memur olarak kabulüne imkan yoktur.
BASİT ZİMMET SUÇUNUN MADDİ KONUSU VE ÖN KOŞULLAR
Para veya para yerine geçen belgeler veya senetlerle sair mallar zimmet suçunun maddi konusunu oluşturmaktadır.
Para kavramının içine yasa gereği ülke içerisinde tedavülde bulunan ulusal paralarla yabancı ülkelerde yasaları uyarınca tedavülde bulunan paralar girmektedir.
Para yerine geçen belge veya senetler ise, poliçe, bono, çek gibi kambiyo senetleridir. Bunların yanısıra, para gibi tedavülde olan kağıtlar, hükümet tarafından çıkarılmış hamiline yazılan senetler, kuponlar ve haiz oldukları mezuniyet uyanıca kuruluşla tarafından çıkarılıp yasa gereği tedavül eden diğer belge ve senetler de zimmete konu olabilirler.
Maddede bahsi geçen sair mallar kavramına ise, taşınır eşya niteliğine haiz mallar girmektedir. Taşınmaz mallar üzerinde zimmet suçu işlenmemekle birlikte taşınmazdan elde edilen gelirler zimmet suçunun işlenmesine elverişlidir.
Basit zimmet suçunda ön koşullar şunlardır:
A) Zimmet suçunun yaptırıma bağlanması ile devlet idaresine olan güven korunmak istendiğinden zimmet suçunun konusunu oluşturan şeyin mülkiyet veya zilyetliğinin devlete veya kişilere ait olması arasında bir fark bulunmamaktadır. Zimmetin konusu olan para veya eşya devlete veya ferde ait olabilir. Burada önemli olan malın veya paranın memura görevi sebebiyle tevdii edilmiş olmasıdır.
B) Suçun konusunun memura görev nedeniyle tevdi edilmiş olması veya onun muhafaza –denetim ve ya sorumluluğu altında bulunması gerekmektedir. Bir Arapça sözcük olan tevdii kelimesi bırakmak vermek anlamına gelmektedir. Zimmetin konusu oluşturan para veya sair şeylerin memura görevi nedeniyle bırakılmasıdır.
Yargıtay 5 inci Ceza Dairesinin, Örneğin, 02.03.1987 tarih 1209/3529 sayılı kararında “…… bir daire mutemedinin zimmet suçunun oluşması için paraların kendisine görevinin normal fonksiyonu gereği tevdi edilmiş olması gerekmektedir. Sanığın mutemetlik sıfatından yararlanarak bordrodaki sütunları fazla toplamak suretiyle yaptığı eyleminde yasal bir tevdi bulunmadığından zimmet suçu oluşmaz………” veya 15.11.1990 tarih 2546/5054 sayılı kararında “ ….suç konusu paraların sanığa görevi gereği teslim edilmediği ve düzenlediği sahte belgelere dayanarak verilen emri ile banka hesabından çekip mal edindiği anlaşılmasına göre belgelerin iğfal kabiliyeti taşıması halinde resmi belgede sahtekarlık, aksi halde görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı….” gibi bir çok kararında “ tevdii” kelimesi ile “ görev” kelimesi arasında ilişki kurulmak suretiyle zimmet ile diğer suçlar arasında ki ince çizgi çekilmeye çalışılmıştır.
Zimmet suçuna konu olabilen şeylerin memura doğrudan doğruya resmen teslim edilmiş olması gerekmemektedir. Tevdi görev nedeniyle mala zilyed olma anlamını taşıdığından mal memur tarafından fiilen kullanılmakta ise doğrudan doğruya resmen teslim edilmemiş olsa bile memur bu mala zilyeddir.
Zimmete konu olan para, belge veya eşya üzerindeki zilyedlik eğer tevdiden dolayı oluşmamışsa memurun zilyedliğinin bu para, belge veya eşyayı koruma, denetim veya sorumluluğu altında bulunması gerekmektedir. Bu bulundurmanın nedeni ise memurun görevinden kaynaklanması gerektiği unutulmamalıdır.
BASİT ZİMMET SUÇUNUN MADDİ VE MANEVİ UNSURLARI
Zimmetin maddi unsuru bir memurun görevi nedeniyle kendisine tevdi olunan veya korunması, denetimi veya sorumluluğu altında bulunan para veya para yerine geçen evrak ve senetleri veya diğer malları zimmete geçirmesinden ibarettir.
Buradaki zimmete geçirmekten maksat, şey üzerinde o şeyin zilyetliğini meşru gösteren nedenle bağdaşmayan bir kısım işlemlerde bulunmadır. Bir başka deyişle zilyetliğin fiilen mülkiyete dönüştürülmesidir.
Zimmete geçirmeden söz edebilmek için, suça konu şey üzerinde onun maliki imiş gibi tasarrufta bulunulmuş olmak gerekmektedir. Memur, zimmete konu olabilen ey üzerinde, bu şeyi tahsis amacından farklı olarak ve mal edinme kastı ile hareket ederse suç oluşacaktır. Örneğin, resmi aracı tahsis amacı dışında kendi işinde kullanan memur bu taşıtın içinde bulunan akaryakıtı zimmetine geçirmiş olarak kabul edilmesi gerektiği hukuk yazınında görüş olarak ileri sürülmektedir. Ayrıca, Yargıtay Ceza Kurulunun 27.05.1992 tarih ve 135/170 sayılı kararında, ……idareye ait parayı temellük etmeyip bu paranın 10 ve 23 günlük gibi kısa aralıklarla nemasından faydalandıktan sonra hiçbir uyarı olmadan iade edilmesi kullanma zimmetidir……yolunda karar alarak kullanma zimmetinin de suç oluşturduğuna dikkat çekmiştir.
Zimmete geçirme fiili bir değerin failin malvarlığına girmesi veya tahsis amacının dışına çıkarılması ile tamamlanır. Oluşan zararın giderilmesi veya tazmini suçun tamamlanmasına engel olmaz. Burada amaç oluşan zararın giderilmesi değil Devlet’ e karşı olan güvenin korunmasıdır.
Zimmet kasıtlı bir suçtur. Bunun için failde zimmete geçirme bilinç ve iradesinin bulunması gerekir. Bu nedenle zimmet suçu taksirle işlenmiş olamaz.
Zimmet suçunda genel kastın yeterli olup olmadığı tartışmalıdır. Genel kastın unsurları “bilme” ve ”isteme” dir. Failin görevi nedeniyle zilyedi bulunduğu suça konu olan şeyi kendisi veya üçüncü kişinin malvarlığına katarak tahsis amacından farklı olarak kullandığı para veya sair şeyin kendisine ait olmadığını bilmesidir. Yargıtay Ceza Kurulu, taksir ile zimmet suçunun işlenemeyeceğini, bilgisizlik ve meslekte yetersizlik halinde kasttan söz edilemeyeceği yönünde değerlendirmeler yapmıştır.
Fiilin işlendiği sırada failin iade niyetinin bulunması suçu ortadan kaldırmaz. Bunun yanında zimmetten sağlanacak menfaatin mutlaka faile ait olması gerekmez.
NİTELİKLİ ZİMMET (İHTİLAS)
Türk Ceza Kanununda 1990 yılında yapılan değişiklikten önce TCK 203 üncü maddede düzenlenmiş olan nitelikli zimmet, değişiklikten sonra 202 nci maddenin ikinci fıkrasına alınmış, daha önceleri ihtilas olarak nitelendirilirken değişiklikten sonra nitelikli zimmet olarak nitelendirilmeye başlanmıştır.
Nitelikli zimmet suçunun oluşması için, suçun dairesini aldatacak şekilde ve fiilin ortaya çıkmamasını sağlayacak hileli faaliyetlerde bulunmak suretiyle işlenmesi gerekmektedir.
Nitelikli zimmet suçunun oluşabilmesi için; zimmetin, hile ile gerçekleştirilmesi ve yapılan hilenin aldatıcı nitelikte olması gerekmektedir. Hile, yapılan faaliyetlerle muhatabı yanıltmak, aldatmak anlamına gelmektedir. Failin, işlediği zimmet suçunun ortaya çıkarılmasını engellemek amacıyla yaptığı her türlü aldatıcı faaliyet hileyi oluşturmaktadır.
Zimmet suçunun tamamlanmasından sonra gerçekleştirilen hileli faaliyetler zimmet suçunu gizlemeye yönelik olsa bile nitelikli zimmet değil belgede sahtekarlık suçunu oluşturur. Failin zimmetinin ortaya çıkmaması için yaptığı hile dairesini aldatacak ve zimmetin ortaya çıkmamasını sağlayacak nitelikte bulunması gerekmektedir.
İşlenmiş olan zimmet suçunu örtmeye, gizlemeye yönelik olmalı ve bu amacı sağlamaya elverişli bulunmalıdır. Oluşan zimmet olayında yapılacak incelemeyle, hilenin ilk bakışta anlaşılabilir nitelikte olup olmadığı araştırmalı ve hilenin yapılacak soruşturmalar sonucunda saptanmasının mümkün olduğu anlaşılmış ise, nitelikli zimmet suçu söz konusu olabilmelidir. Örneğin, memur zimmetini sağlamak için silinti ve kazıntı yapmış ve bu silinti ve kazıntı ilk bakışta anlaşılabilir nitelikte ise hilenin aldatıcılık niteliği bulunmadığından nitelikli zimmet suçu değil basit zimmet suçu işlenmiş olacaktır. Bu noktada Yargıtay Ceza Kurulunun kararları bulunmaktadır.
NİTELİKLİ ZİMMET SUÇUNU AĞIRLAŞTIRICI VE HAFİFLETİCİ NEDENLER
Kanun bu suçla ilgili olarak 3 ayrı ağırlaştırıcı neden öngörmüştür. Bunlar, zimmet suçunun;
-Kamu bankaları aleyhine işlenmiş olması,
-Emir ve idare yetkisine sahip olanlarla hakim ve savcılar tarafından işlenmiş olması halleridir.
İşlenen zimmet suçu, kamu bankaları aleyhine işlenmiş olduğu takdirde faile verilecek ceza üçte bir oranında arttırılarak verilmektedir. Zimmet suçu emir ve idare yetkisine sahip olanlarla hakim ve savcılar tarafından işlenmiş olması halinde verilecek cezalar yarı oranında arttırılır. Burada amaç, suça konu olan şeylerin kullanma biçimini belirlemek ve bu şeyler üzerinde tasarruf yetkisini taşıyanların sorumluluğunun arttırılmasıdır.
Zimmet suçuyla ilgili olarak iki ayrı hafifletici neden öngörülmüştür:
Zimmet sonucu sağlanan yararın değeri hafif veya pek hafif olması ve zararın ödenmesidir.
Suça konu olan şeyin değerinin hafif veya çok hafif olması cezayı hafifletici neden olarak görülmektedir. Değerin hafif veya pek hafif olmasına göre belirlenen miktarlar TCK 219 uncu madde de belirlenmiştir. 219 uncu maddeye göre sağlanan yararın hafif olması takdirde verilecek cezanın yarısı, pek hafif olması halinde üçte ikisi indirilir.
Zararın ödenmesi halinde cezadan indiririm yapılabilmesi için zararın tamamen ödenmesi gerekmektedir. Kısmi ödeme cezanın indirilmesini gerektirmez.
Cezanın azaltılmasında zararın ödeme zamanı da önem kazanmaktadır. Ödeme kovuşturma yapılmadan önce yapılırsa verilecek ceza yarısına kadar indirilir. Ödeme hüküm verilmeden önce yapılırsa yine cezadan indirim yapılmaktadır.
NİTELİKLİ ZİMMET SUÇUNDA MÜEYYİDE
1990 yılında yapılan değişiklikten önce basit zimmet suçunun müeyyidesi 5-10 yıl ağır hapis idi ve ağır para cezası öngörülmemekteydi. 1990 daki değişiklikten sonra basit zimmet suçunun yaptırımı 6-12 yıl ağır hapis ve meydana gelen zararın bir misli ağır para olmuştur.
Suçun kamu bankaları aleyhine işlenmesi halinde hapis cezası üçte bir oranında artırılırken kovuşturma yapılmadan önce zararın ödenmesi halinde hürriyeti bağlayıcı ceza yarı oranında, ödeme hükümden önce yapılmış ise hapis cezası üçte bir oranında indirilir.
Suça konu olan şeyin değeri hafif ise basit zimmet nedeniyle ortaya çıkan hapis cezanın yarısı, hafif ise 2/3 ü indirilmektedir. Eğer suçun faili emir veya yönetme yetkisine sahip veya yargıç ya da savcı ise ceza yarısı oranında arttırılır.
Nitelikli zimmet suçunda ağır hapis cezasının alt sınırı 12 yıl üst sınırı 24 yıl olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak zararın üç misli kadar ağır para cezasına hükmedilir.
Yukarıdakilere ilaveten faile ömür boyu memuriyetten mahrumiyet cezası da verilmektedir.
Zimmet nedeniyle ortaya çıkan zararın fail tarafından ödenmemesi halinde mahkemece kendiliğinden ve istek aranmadan karara bağlanır.
ZİMMET SUÇUNUN KOVUŞTURULMASI YÖNTEMİ
3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının 17 inci maddesinde, “bu Kanunda yazılı suçlarla irtikap, rüşvet, nitelikli zimmet, zimmete para geçirme, görev sırasında veya görevinden dolayı resmi ihale veya alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara katılmaktan sanık olanlar hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanun uygulanmaz” hükmü yer almış olduğu için zimmet suçunun CMUK hükümlerine göre kovuşturulması gerekmektedir.
DENETİM GÖREVİNİN SAVSAKLANMASIYLA ZİMMETE SEBEBİYET VERMEK
Türk Ceza Kanunun 203 üncü maddesinde denetim görevini ihmal ederek 202 inci maddesinin birinci fıkrasında yazılı olan zimmetin oluşmasını veya artmasını mümkün kılmış olan kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis ve beşyüzbinliradan iki milyon liraya kadar ağır para cezası verilir hükmü yer almak suretiyle denetim görevinin ihmali sonucu oluşan zimmet cezalandırılmaktadır. Fail meydana gelen zararın ödenmesinden asıl fail ile birlikte sorumlu tutulmaktadır.
Bu maddede belirtilen suçun faili denetim görevini üstlenmiş olan memurdur. Bu memur zimmet suçunu işlemiş memurun amiri durumundaki memur olması yanında zimmet suçunu işleyen memuru denetleyen denetim elemanı da olabilir.
Zimmete sebebiyet vermek suçunun ön koşulu tamamlanmış bir zimmet suçunun varlığıdır. Bu suçta maddi unsur, denetim görevini yerine getirmemek suretiyle bir memurun basit zimmet suçu işlemesine veya zimmetine geçirilen değerin artmasına sebep olmasıdır. O halde suçun faili denetim görevini yerine getirmemiş bulunmalı ve denetim görevinin yerine getirilmemesi nedeniyle zimmet oluşmalı veya zimmete geçirilen miktar artmış olmalıdır. Buradaki denetim görevinin yerine getirilmemesi deyimiyle görev gereğinin hiç yapılmaması veya zamanında ya da gerektiği yapılmaması anlaşılmalıdır.
Zimmete sebebiyet verme suçunun manevi unsuru diğer zimmet suçunda da olduğu gibi kasıttır.
Bu suçun müeyyidesi ise 3 aydan 2 yıla kadar hapis ve 500 bin liradan iki milyona kadar ağır para cezasıdır. Ağırlaştırıcı sebeplerin varlığı halinde cezalar yarı oranında arttırılır. Hafifletici sebepler varsa yarısı veya üçte ikisi indirilir. Ayrıca, zimmetten mahkum olanla birlikte zincirleme olarak zararın ödettirilmesine karar verilir.
B. İRTİKAP SUÇU
TANIMI
İrtikap Türk Ceza Kanununun (TCK) 209 uncu maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır: “Memuriyet sıfatını veya görevini kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına haksız olarak para verilmesine veya sair menfaatler sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına, bir kimseyi icbar eden memura altı yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezası verilir.
Yukarıdaki fıkrada yazılı cürüm ikna suretiyle işlenirse faile dört yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Memur kanunen almaması gereken bir şeyi diğerinin hatasından yararlanarak almış bulunursa iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir”.
Bu Maddenin Birinci fıkrasında geçen icbar kelimesinin anlamı manevi cebirdir. Zira cebirin maddi cebir olması halinde suçun yağma suçunu oluşturacağı açıktır. İrtikap suçunun mağdurunda meydana getirilen korkunun etkisiyle suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş olur.
Maddenin ikinci fıkrasında yer alan ikna kavramı failin yeteneklerini kullanmak, kandırmak suretiyle mağduru kendisine haksız bir menfaat sağlama veya vaat etme gereğine inandırmasıdır.
Maddenin son fıkrasında hatadan yararlanmak suretiyle işlenen irtikap suçunu cezalandırmaktadır. Fail, mağdurun hatasından yararlanmak suretiyle almaması gereken şeyi almakta ve bu yolla menfaat sağlamaktadır.
Tek taraflı olan irtikap suçunun yaptırıma bağlanması ile kamu idaresinin itibarı ve dürüstlük korunmak istenmektedir.
İRTİKAP SUÇUNUN FAİLİ VE ÖN KOŞULLARI
İrtikap suçunun faili memurdur ve sadece devlet memurları tarafından işlenebilir. Bu itibarla kamu hizmeti gören kişilerin bu suçu işlemelerine imkan yoktur. Bu kimselerin irtikap suçuna benzer eylemlerde bulunmaları halinde irtikap suçu değil yağma, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma suçları oluşabilir.
Suçun işlendiği zaman memurun görev başında olması gerekmediği gibi suç işlendikten sonra memuriyete atanma halinde de irtikap suçundan söz edilemez.
İrtikap suçunda suçtan zarar gören, failin çalıştığı kurum değil menfaat teminine zorlanan veya kandırılan kişi mağdurdur.
İrtikap suçunun oluşması için failin, para verilmesine, sair menfaatler sağlanmasına,bu yolda vaatte bulunulmasına memuriyet sıfat ve görevini kötüye kullanarak işlemesi gerekmektedir.
Devlete ait işlemlerin yerine getirilmesinde memur, devleti temsil eder. Bu temsil devam ettiği sürece memuriyet sıfatı kişiye güç vermektedir. Bu nedenle, memuriyet sıfatı kötüye kullanılarak haksız çıkar sağlanması irtikap suçunu oluşturur.
İrtikap suçunun oluşmasında ön koşullarından biri de memuriyet görevinin kötüye kullanılmasıdır. Memurun kendi görev ve yetki alanına giren bir işlemi yaparken haksız çıkar sağlamak amacıyla bundan faydalanmasıdır.
İRTİKAP SUÇUNUN MADDİ VE MANEVİ UNSURLARI
İrtikap suçunda maddi unsur, icbar, ikna veya hatadan yararlanma suretiyle haksız olarak para veya sair menfaatler sağlanması veya bu yolda vaat sağlanmasıdır. Suçun maddi konusu kişilere ait para veya sair şeylerdir.
İcbar, zorlayıcı söz ve davranışları ifade eden bir kavramdır. Bu hareketlerin çıkar veya vaat istenmeden önce yapılması gerekmektedir. Mağdurun iradesinin baskı altında tutulmak istenmesi koşuluyla doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket bu kavrama dahildir.
Toroslu, icbarı, bir kimse üzerinde iradesinin oluşumunu değiştirecek ve yapmak istediğinden başka bir hareketi yapmasına neden olacak biçimde şiddet veya tehdit ile baskı yapmaktır şeklinde tanımlamıştır.
İkna ise, kişinin tutum ve davranışlarını zorlama olmaksızın etkilemek amaç olup irade inandırılmıştır. Mağdur, çeşitli yöntemlerle inandırılmış, faile sağladığı çıkarın yasal olmadığını bilmemektedir. İkna, hile, desise, yalan ve aldatma ile olabilmektedir. Yargıtay 5 inci Ceza Dairesi 27.11.1986 tarih ve 5003/4943 sayılı kararında iknaya “……….bu itibarla memurun, memuriyet sıfat ve görevini kötüye kullanarak, yalan, hile, desise gibi araçlarla mağduru bir çıkar sağlamaya veya vaade inandırması yoluyla yapabildiğini görmekteyiz. Hatta , failin üstü kapalı bir takım sözlerle, kendisine bir çıkar sağlaması gereğine mağduru inandırıp, teklifin onun tarafından gelmesini sağlaması halinde iknanın varlığı kabul edilmelidir” tanım getirmiştir.
İrtikap suçunun icbar ve iknadan başka üçüncü yolu hatadan yararlanma yoluyla irtikaptır. Bu durumda fail, herhangi bir zorlayıcı veya inandırıcı bir hareket yapmadığı halde mağdur kendiliğinden bir çıkar sağlar. Hatadan yararlanmak suretiyle irtikap suçunun oluşabilmesi için mağdurun hataya düşmesinde failin hiçbir etkinliği bulunmamalıdır. Örneğin, mağdurun ödemesi gereken vergi önceki dönemden ödenmiş ve mağdur unutarak ikinci bir defa ödeme yapar ve failde parayı mağdura iade etmezse ve zilyedine geçirirse hataen irtikap suçu oluşmuş demektir.
209 uncu maddede bahsi geçen sair çıkar, failin mali ve kişisel durumunda iyileştirme yapan, ona yarar sağlayan şeylerdir. Memura maddi olarak bir mal verilmesi, bedelsiz veya düşük bedelle memura bir şeyin kiraya verilmesi veya sigortalanması, mesleğinde ilerlemesinin sağlanması ve buna benzer beşeri ve sosyal, kişisel çıkarlar sair çıkar kavramı altında değerlendirilebilir.
İrtikap suçunun anlatıldığı 209 uncu maddede bahsi geçen vaat sağlama veya sağlama, para veya sair şeyin üçüncü bir kişiye fiilen veya hukuken verilmesidir. Burada, para veya sair çıkar failin veya üçüncü kişinin malvarlığına girmeli ve sebepsiz zenginleşmeye neden olmalıdır. vaat, mağdurun failin veya üçüncü kişiye para veya sair çıkar sağlayacağını söylemesidir.vaadin geçerli olması veya yerine getirilmesi önemli olmayıp mağdurun böyle bir vaadde bulunmaya icbar veya ikna edilmiş olması yeterlidir.
İrtikap kasten işlenen bur suç olup taksirle işlenemez. Fail, memuriyet görevini ve sıfatını kötüye kullanarak icbar veya ikna suretiyle mağdurun kendisine veya üçüncü bir kişiye haksız çıkar sağlaması veya vaadde bulunmasını istemesidir. Bundan dolayı genel kast yeterlidir.
İRTİKAP SUÇUNU AĞIRLAŞTIRICI VE HAFİFLETİCİ NEDENLER
Eğer irtikap suçunun faili emir ve yönetim yetkisine sahip ise veya hakim veya savcı ise TCK’nin 219/1 inci maddesi uyarınca verilecek cezalar ½ oranında artırılır.
TCK 219 uncu maddenin 3 üncü fıkrası uyarınca sağlanan yararın veya vaat edilen çıkarın hafif veya vaat edilen çıkarın hafif olması halinde verilecek cezanın ½ si, pek hafif olması halinde 2/3 ü indirilir.
İRTİKAP SUÇUNUN MÜEYYİDESİ
İrtikap suçunun cezası failin suçu işleyiş biçimine göre değişmektedir. Buna göre:
Eğer suç icbar suretiyle işlenmiş ise cezası 6-24 yıl arası ağır hapistir. Eğer burada ağırlaştırıcı neden varsa bu cezanın alt sınırı 9 yıl ağır hapistir.
İkna suretiyle işlenmiş irtikap suçunun cezası 4-6 yıl ağır hapistir. Ağırlaştırıcı neden olduğu takdirde yarısı kadar artırılacaktır.
Hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçunun cezası 2-4 yıl arası hapis cezası olup
C. RÜŞVET SUÇU
TANIMI
TCK’nin 211 inci maddesinde düzenlenen Rüşvet suçu bahsi geçen madde de şu şekilde tanımlanmıştır: “Ceza Kanunun tatbikinde memur sayılanların, kanunen veya nizamen yapmaya veya yapmamaya mecbur oldukları şeyi yapmak veya yapmamak için aldıkları veya başkalarına aldırdıkları para, hediye ve her nam altında olursa olsun sağladıkları diğer menfaatler ile bu maksatla alıp sattıkları veya ihale eyledikleri taşınır ve taşınmaz malların gerçek değeri ile verilip alınan bedel arasındaki fahiş fark rüşvet sayılır.
Bu Kanundaki memur tanımı dışında kasalar dahi özel kanunlarında belirli hallerde Devlet memuru sayıldıkları açıklananlar ile bazı yükümlülük ve sorumlulukları bakımından Devlet memurları gibi cezalandırılacakları belirtilenlerin yukarıdaki fıkrada gösterilen şekilde sağladıkları her türlü menfaat de rüşvet sayılır”.
Maddeden de anlaşılabileceği üzere, TCK 279 kapsamında bulunan bütün kişilerin aldıkları para, hediye, her ne ad ile olursa olsun sağladıkları diğer menfaatler ile malların gerçek değeri ile fiili bedeli arasındaki fahiş fark rüşvet sayılacaktır.
Kendi kanunlarında Devlet memuru gibi cezalandırılacakları belirtilen kişilerin aldıkları şeyler de rüşvet sayılacaktır.
Sözcük anlamı ile rüşvet, haksız çıkar sağlama anlamındadır ve memurun kendi görevi kapsamına giren bir işlem nedeniyle bir başka kimseden verilmesi gerekmeyen bir karşılık sağlamasına neden olan bir anlaşmadır. Bu haliyle rüşvet iki taraflı suçlardandır ve haksız çıkar veren kişinin eylemi ile bunu kabul eden kişinin eylemi birbiriyle sıkı sıkı ilişkilidir.
İrtikap suçunda olduğu gibi rüşvet suçunun yaptırıma bağlanması ile kamu idaresine olan güvenin sarsılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Rüşvet suçu basit rüşvet alma ve nitelikli rüşvet alma suçu olarak ikiye ayrılmakta ve bu TCK’nin 212 nci maddesinde açıklanmaktadır.
BASİT RÜŞVET ALMA SUÇU
Basit rüşvet alma suçu 212 nci maddenin 1 inci fıkrasında şu şekilde tanımlanmıştır: “Kanun ve nizam hükümlerine göre yapmak zorunda olduğu şeyi yapmak veya yapmamak zorunda olduğu yapmamak için rüşvet alan veya bir vaat veya taahhüt kabul eden kimseye dört yıldan on yıla kadar ağır hapis cezası verilir”.
Rüşvet alma suçunun faili memurdur. Yargıtay uygulamalarına göre TCK 279 da tanımı yapılmış olmakla birlikte 211 inci maddede gösterilmeyen görevlilerin de rüşvet suçunun faili olabilecekleri kabul edilmektedir. Ayrıca, özel idare, TBMM üyeleri, jandarma er ve erbaşları ve Belediye memurları bu bağlamda değerlendirilebilmektedir.
Basit rüşvet alma suçunda failin görev gereği yapması veya yapmaması gereken bir işin varlığı önemlidir. Bu nedenle her şeyden önce yapılması veya yapılmaması gereken iş memurun görevi alanına girmeli ve bu işin yapılması veya yapılmaması mecburi olmalıdır.
BASİT RÜŞVET ALMA SUÇUNUN MADDİ VE MANEVİ UNSURLARI
Maddi unsur, madde metninde de belirtildiği gibi görev dolayısıyla yapılması gereken bir işlemi yapmak veya yapılmaması gereken bir işlemi yapmamak için rüşvet almak veya bir vaat ya da taahhüt kabul etmektir.
Suçun maddi unsuru rüşvet anlaşması ve rüşvetin kabul edilmesi olarak iki bölümden oluşur. Memurun görev alanına giren bir işin yapılması veya yapılmaması için bu işi yapacak veya yapmayacak olan memura bir çıkar sağlanması hususunda memurla bireyin rızalarının uyuşmuş olması halinde rüşvet anlaşması gerçekleşmiş olmaktadır.
Rüşvetin maddi unsurunun ikinci kısmı rüşveti kabul etmektir. Rüşvetten söz edilebilmesi için memurun yaptığı hizmet ile kişinin sağladığı menfaat arasında belirli bir oranın olması gerekmektedir. Örneğin, nezaket ifadesi olan ikram bir rüşvet değildir. Çünkü bu memurun görevini yapması veya yapmaması konusundaki iradesine etki etmez.
Rüşvet suçu tarafların anlaşmasıyla tamamlanır. Bu nedenle, para veya çıkarın memura sağlanamaması suçun oluşumuna engel değildir.
Basit rüşvet alma suçu kasten işlenen bir suçtur. Fail yani memur, aldığı para veya sağladığı çıkarın alınması, sağlanması veya kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu bilmesi ve bunu istemesi ve bunu özgür iradesiyle yapması gereklidir.
BASİT RÜŞVET ALMA SUÇUNUN MÜEYYİDESİ
Basit rüşvet alma suçunun yaptırımı 4-10 yıl ağır hapis cezası ve sağlanan çıkarın beş misli para cezasıdır. Ayrıca, TCK 219 uyarınca memuriyetten müebbetten men cezası verilir. Öte yandan, rüşvete konu olan para veya sair eşyanın zor alımına karar verilir.
BASİT RÜŞVET ALMA SUÇUNU AĞIRLAŞTIRICI VE HAFİFLETİCİ NEDENLER
TCK’nin 212 nci maddesinin son fıkrasında memuriyet, maaş, nişan veya sair rütbe, derece ve kademeler verilmiş ise faile altı yıldan on beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir denilmiştir.
Rüşvet alma suçu hakimler ve savcılar ile emir ve yönetim yetkisine sahip kişiler tarafından işlendiği takdirde cezalar ½ arttırılır.
Eğer alınan rüşvet sonucunda memurun bulunduğu kurum sözleşme veya taahhütlere girmiş ise ceza arttırılarak verilir.
Eğer alınan rüşvet kesinleşmiş bir mahkeme kararına etkili olmuş ise ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmektedir. Bilirkişinin aldığı rüşvet sonucunda yanıltıcı rapor vermesi ve bu yolla da karar verilmesini sağlaması buna bir örnek olarak verilebilir.
Rüşvet olarak alınan para veya sağlanan çıkarın değeri hafif olduğu takdirde cezadan indirim yapılacaktır. Ayrıca TCK’ nin 215 inci maddesi uyarınca rüşveti kabul eden kimse rüşveti almadan önce veya aldıktan sonra fakat istenilen hususu kısmen dahi yerine getirmeden ve hakkında soruşturmaya geçilmeden evvel durumu merciine bildirir ve aldığı para ve diğer şeyleri aynen iade ederse sorumlu olmaz.
NİTELİKLİ RÜŞVET ALMA SUÇU
TCK’ nin 212 inci maddesinin 2 nci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre: “ Cürmün, yapılması gereken işin yapılmaması veya yapılmaması gereken işin yapılması için işlenmesi halinde faile beş yıldan oniki yıla kadar ağır hapis ceza ı verilir”.
Bu suçun faili de ancak bir memur olabilir. Bu suçta memurun o işi yapmakla yükümlü memur olması gerekmektedir.
Rüşvet almak veya bir vaat ya da taahhüt kabul edilmesi suçun maddi unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, anlaşma önerisinin memur tarafından gelmesi zorunludur. Görev gereği yapılması gereken bir işlemi sadece belirli bir süre yapmayarak geciktirmek için yapılan anlaşma da nitelikli rüşvet alma suçuna girmektedir.
NİTELİKLİ RÜŞVET ALMA SUÇUNU AĞIRLAŞTIRICI VE HAFİFLETİCİ NEDENLER VE MÜEYYİDESİ
TCK’ nin 212 nci maddesinin 3 üncü fıkrasına göre, bu suçun işlenmesi sonucunda, memuriyet, nişan, rütbe, maaş , kademe ve derece ilerlemesi verilmiş ise faile verilecek ceza arttırılır.
TCK 213/3’ e göre, kanun ve nizama aykırılık veya hakkı ihlal eden bir hâl meydana gelmiş ise faile verilecek ceza arttırılır.
TCK 219/1’ e göre, rüşvet alan hakim veya yargıç ya da yönetim yetkisine sahip kişilerden ise ceza arttırılır.
Fail rüşvet anlaşmasını, hakkında kovuşturmaya başlanmadan ve rüşvete konu olan işi kısmen dahi yerine getirmeden merciine bildirir ve aldığı para veya sair eşyayı iade ederse sorumluluktan kurtulmuş olur.
Nitelikli rüşvet alma suçunun müeyyidesi 5-12 yıl ağır hapis ve alınan paranın 5 katı nispi para cezasıdır. Öte yandan memuriyetten ömür boyu mahrumiyetin yanı sıra rüşvete konu para veya sair çıkarın zor alımına karar verilir.
İRTİKAP SUÇU İLE RÜŞVET SUÇU ARASINDAKİ FARKLAR
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, irtikap ve rüşvet suçları birbirlerine çok benzemektedir. İki suçu birbirinden ayırmak için doktrinde çeşitli ölçütler ileri sürülmüştür.
Bu ölçütlerden ilkine göre ilk teklif memurdan gelmiş ise irtikap, kişilerden gelmiş ise rüşvetten söz edilir. Bir başka ifadeyle memurun hakkı olmayan fakat kişi tarafından sunulan bir karşılığı “kabul etme”si durumunda rüşvet, memurun kendiliğinden harekete geçerek sağlanması zorunlu olmayan bir yararı, “isteme”si durumunda irtikap söz konusu olacaktır.
Ancak bu ölçüt çeşitli eleştirilere uğramıştır. Çünkü irtikap suçunun gerçekleşmesi için memurun gerçek anlamda “teklif”te bulunması şart değildir. Örneğin, memurun engelleyici davranışı ile kişiyi kendisine bir miktar para vermeye itmesi durumunda olduğu gibi. Ayrıca memur önceden harekete geçmiş ve haksız bir yarar sağlıyorsa irtikaptan değil rüşvetten söz etmek gerekecektir.
Getirilen bir ölçüte göre, rüşvetin esası memur ile özel kişi arasında bir “serbest anlaşma”da yer almaktadır. Bu ölçüte göre rüşvet özelliğini taraflar arasındaki eşitlik durumundan alır. Buna karşılık irtikabın ayırıcı özelliği, memurun üstün durumda olmasıdır.
Diğer bir ölçüt, yukarıdaki ölçütü temel almakla birlikte onu tamamlayıcı niteliktedir. Gerçekten eğer kişi kamu yönetimi zararına meşru olmayan bir avantaj elde etmek istemekteyse, memur ile kişi arasındaki durum eşitlik esasına dayanmasa bile, irtikap değil rüşvet söz konusu olacaktır. Çünkü bu gibi durumlarda kişi, kamu görevlisinin mağduru değil, kamu kurumunun menfaatlerine zarar veren bir hareketin gerçekleştirilmesinde onunla işbirliği yapan kimsedir.
Bir yanıt yazın